28 Temmuz 2008 Pazartesi

MİRAÇ KANDİLİ



Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de

Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan,

beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye

terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne

açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.

Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi

Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr

edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun

ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da

şöyle anlatılır:




“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)


Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:

“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)

17 Temmuz 2008 Perşembe

KOMŞULUK


İnsan ilişkileri, toplumların dışa yansıyan gerçek yüzüdür. Türk toplumunda ne yazık ki her geçen gün insan ilişkileri bencillik ve adam sendecilik nedenleriyle yok olmakta, yaşadığımız büyük kentlerde önemini yitirmektedir. İstanbulda her binada 90 ailenin yaşadığı 8 bina bulunan bir sitedeyim. Evimi, çevremi benimsedim ve orada olmayı seviyorum.Buna karşın yaşam koşulları eski komşuluk ilişkilerine izin vermiyor! Ancak; karşılaştığım komşularımla yada binaya girip çıkanlarla karşılaştığımda selam vermeyi önemsiyorum. Bazen selama karşılık vermeyi bile ihmal eden yada tanımadığı insanla göz göze geldiği halde selam vermekten kaçınan insanlar bazı değerlerin yitirilmesine neden oluyor.
Günümüzde sık rastlanmayan fedakar ve sevgi dolu komşuluk ilişkileri halen bazı çevrelerde yaşanmakta. En güzel komşuluk ilişkileri örneğine büyük ağabeyim Doğan Erdinç ve ailesinin yaşadığı Ankara Sincan ilçesi Kuzey Kafkas sitesinde tanık oldum.
Kendi evlerine taşındıktan sonra hepimizin yaşamında olduğu gibi mutlu ve hüzünlü günler bu sitede yaşanmıştır. Sevgili yeğenim Giray’ ın düğünü 26 Temmuzda Ankarada. Bu nedenle ailece birlikteyiz. Düğün öncesi hazırlıklarda yakından izlediğim paylaşım güzel bir “imece halkası” Bu halkayı oluşturan hanımlar her gün biraraya gelerek düğün için gerekli hazırlıkları yapıyorlar. Dün düğün tatlısı yaptılar, bu gün yaprak sarması yapacaklar, yarın Halguane yapacaklar ve düğün için gelen misafirlere ikram edecekler. Bende onların örnek çalışmasını sizlerle paylaşmak için fotoğraflıyorum. Ağabeyimin eşi Jan ablamın komşuları kimler mi? Cihan- Sevim- İfakat-Meral- Nurcan- Meryem- Saime- Seyhan- Yeğenim Sırma hanımlar. Bu hanımların iyi günde kötü günde mutlaka paylaştıkları güzel beceri ve hünerleri var! Ayrıca adı geçen hanımlar ev işleri ve çocuklarının bakından arta kalan zamanlarda Tarhana- Mantı- Börek, Çörek- Erişte-Turşu- Reçel- Örgü- Dantel yaparak aile bütçesine katkıda bulunuyorlar
“İmece Halkası iyi günlerde paylaşımlara devam etsin” dileğiyle teşekkürler sevgili komşular…

L.G.E


16 Temmuz 2008 Çarşamba

HALGUANE



SEVGİLİ ARKADAŞLAR,
"HALGUANE" BİR ÇERKEZ SİMİDİ OLUP DÜĞÜNLERDE, TOPLANTILARDA ÇAYA EŞLİK EDER. YEĞENİMİN DÜĞÜNÜ NEDENİYLE ANKARADAYIM. BU GÜN SEVGİLİ YEĞENİM SIRMA'NIN YAPTIĞI NEFİS HALGUANE TARİFİNİ SİZİNLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.
DÜĞÜN TATLISI VE DİĞER LEZZETLERE SIRA GELECEK;)

Malzemeler
1 su bardağı su
1 su bardağı ılık süt
1 su bardağından az sıvı yağ
Yarım küp yaş maya
1 adet yumurta akı(sarısı üzerine sürülecek)
Malzemeler karıştırılır, kulak memesi yumuşaklığında hamur yapılır, avuç içine sığacak büyüklükte bezeler hamur tahtasında simit yapmak üzere uzatılarak yuvarlanır, kıvrılarak şekil verilir, yağlanmş tepsiye dizilir, üzerine yumurta sarısı sürülür, 200 derecede fırında kızartılır. Arzuya göre sıcak yada soğuk içecekle servis yapılır.
Afiyet olsun…
L.G.E

11 Temmuz 2008 Cuma

HİNDİSTAN CEVİZLİ KURABİYE

SEVGİLİ ARKADAŞLAR,
ÇAY SAATİNE HİNDİSTAN CEVİZLİ KURABİYELER GETİRDİM;)
Ps: Kurabiyeler Pınar yengemden.
Hayırlı cumalar, gönlünüzce güzellikler dileğiyle...
L.G.E

MALZEMELER
3 yumurta sarısı
5 kaşık toz şeker
250 gr oda sıcaklığında margarin
3 kaşık hindistan cevizi
kabartma tozu
un
Malzemeler karıştırılır, aldığı kadar un ve üzerine kabartma tozu eklenir, yumuşak kurabiye hamuru yapılır. Bir Kaseye alınan yumurta akına batırılan kurabiyeler tabaktaki 2 kaşık hindistan cevizine bulayarak tepsiye dizilir. 175 derecede fırında kızartılır, servis tabağına alınır.
Afiyet olsun...

5 Temmuz 2008 Cumartesi

SEVGİ NE İŞE YARAR?

Sevgisiz her şey yavandır, tatsızdır. Sevgi, mutluluğun mayasıdır. Sevgi, sevinç sebebidir. Sevgiyle, zindan saray olur… Sevgisiz saray, zindanlaşır. Hz. Mevlânâ'nın deyimiyle, "Sevgiden acılar tatlanır, bakırlar altınlaşır, sevgiden tortular saflaşır, dertler derman olur.
Ölü, sevgiden dirilir. Şah, sevgiden köle olur.
Allah'a karşı bu sevgi, ilimdendir.
Saçma sapan biri, böyle bir tahta nasıl kurulur?
Eksik bir ilim, nasıl doğurur bu aşkı?
Eksik ilimden, eksik bir aşk doğar maddeye karşı…"
İlim sevgiyi artırır. Bilgisizlik ise, korkuyu…
Bu sebeple, bizi sevgisinden sevgisiyle yaratmış olan Yüceler Yücesi Rabbimiz, tanındığı, bilindiği ölçüde sevilir…
O'na dair bilgimiz arttıkça, sevgimiz de daha bir artar, coşar, taşar…
Yarattıklarını bilmek, Yaratan'ın sonsuz ve sınırsız ihtişamına götürür bizi… Hayret ve hayranlık içinde kalırız. Eserden, Eser Sahibi'ne, varlıktan Var Eden'e, yollar açıldıkça; yaratılış sebebimiz olan İMAN, tahkike erer, kesinleşir.
Görürcesine, şeksiz şüphesiz bir imanla, her an görüldüğünü bilmenin heyecanı sarıp sarmalar mü'mini…
O an, kâinatın bütünüyle birlikte, coşkun bir şevkle Allah demenin demi başlar.
O'nu bulmanın, O'nunla olmanın, O'nunla dolmanın cezbesi, vuslat şevkini tetikler.
Bu şevkin temsilcileri, "Biz bu dünyaya bir aşk için âh etmeye geldik" derler.
Her şeyi bir aşk için bilenler, her teşekkürde O'na yapılmış bir şükür görürler; her özür beyanında da, O'na sunulmuş bir af dilekçesi…
O'nu bilmek, bulmak ve sevmek, ibadet aşkı doğurur. Bütün güzel isim ve sıfatlarıyla bilindiği ve dolayısıyla sayısız sebeple sevildiği bir gönülde, O'na kulluk aşkı oluşur.
Mevlânâ gibi, "Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum da kurtuldum." diye haykırır. Bu kulluk, diğer bağlılıklara benzemez. Başkalarına kul-köle olanlar gibi acı ve azap taşımaz. Tam tersine, tadına doyulmaz bir manevî lezzetin ve huzurun kaynağıdır.
Yine bu sebeple Mevlânâ, der ki:
"Her köle hür olmak ister ve azat oldukça sevinir. Ben ise, hiç azat olmak istemem. Kul oldukça, kul kaldıkça sevinirim."
Kulluğun tadına varmış olan Mevlânâ, en muhteşem kulluk vesilesi olan namaza âşıktır. Hakk'a âşık kişi, öyle bir abdest almalı ki, hiç bozulmasın… Öyle bir namaza durmalı ki hiç bitmesin…
Bu yüzden de, "Günde beş defa namaz çok değil mi ?" diyenleri anlayamadı. O'nun coşkun yüreği, o sorunun sahiplerine şöyle sesleniyordu:
"Hangi âşık sevgilisine kavuşmak istemez. Hangi âşık kavuşma anını kısaltmak ister?
Hakikî âşık, beş vakit değil, beş yüz bin vakit olsun ister kavuşması… Sevgili'nin huzurundan bir an bile ayrılmak istemez çünkü…"
Ve üzülür, ibadeti böyle anlamayanlara, "ah vah" eder.
Ne demek, "Niçin beş vakit?"
Âşık bütün ömrünü ibadetten ibaret kılmak ister. Zira doymaz huzurunda huzur bulmaya…
Sevgiyle her şey daha güzel, daha tatlı ve daha lezzetlidir.
Bu yüzden insan, yeryüzünde sevgisiz kalmamaya çalışmalı, yüreğindeki sevgileri özel olarak korumaya almalıdır. Zira sevgisiz hayat, acı ve azap haline dönüşür.
Kıymetli şeyler, çok sıkı bir biçimde korunur. Elden çıkmasın, bitmesin, yitmesin, tükenmesin diye üzerine titrenir. Bütün nimetlerin kendisiyle daha da güzelleştiği sevgi nimeti nasıl korunMALIDIR?
Sevgi, sevginin kaynağına bağlanmalıdır. Sevgiyi yoktan yaratıp bize sunan Rabbimizle sağlam bir sevgi iletişimi kurmalıyız.
Kalbimiz, SEVGİNİN SAHİBİ'ne sımsıkı bağlanırsa, sevgisiz kalmaz.
İç dünyamız, sürekli gözetim ve denetim altında bulundurulmalı… Çünkü her şey gibi sevgi de bakıma ve beslenmeye muhtaçtır. Eğer bakımsız ve susuz kalırsa, sevgi de kurumaya başlar.
Sevgi, bütün görkemiyle var olabilmek için, emek ister, çaba gerektirir. Sevgiyi canlı ve güçlü tutmak için feragat, fedakârlık ve vericilik gerekir.
Sevgi, paylaşıldıkça çoğalır, bereketlenir.
Bu bakımdan sevgi cimrileri, eninde sonunda sevgisiz kalmaya mahkûmdurlar.
Seven yürekler, vermeye, sunmaya, paylaşmaya doyamazlar… Çünkü bu suretle donanır yürekleri sevgiyle… Böyle doyarlar sevgiye… Verebilenler, almaya hak kazanırlar sevgiyi…
Bir gün Efendimiz (s.a.v.)'e bir zat geldi ve dedi ki:
"Ya Resûlallah! İçimdeki sevginin azaldığını hissediyorum. Kalbimin katılaşmasını nasıl önleyebilirim?"
Güzeller Güzeli, bu asilâne endişeye, şu harika reçeteyi yazdı:
"Hemen git, bir yetimin (öksüzün) başını okşa…"
Bu ne güzel ve asil bir endişe idi!..
İnsan, cüzdanındaki paranın azaldığını bilir ama kalbindeki sevginin eksildiğini de aynı dikkatle hemen fark edebilir mi?
Seviyesi yüksek insanlar, her şeyden önce gönüllerini gözlerler. Zira gönüldeki eksilmenin ne kadar önemli bir boşluk bırakacağını iyi bilirler.
Ancak, gönül doktorlarının doktoru olan Efendimiz de (s.a.v.) ne güzel bir çözüm sunuyorlar; sevgiyi bereketlendirecek olanın, onu vermek, sunmak, dağıtmak olduğunu söyleyerek…
Hele de, ihtiyacı olan bir yüreğe sunacağımız sevginin, çok daha fazlasıyla dönüp bizim yüreğimizi kavrayıp kuşatacağını açıklaması, her çağa yazılmış bir reçete değil midir?
Yürek söküklerini dikmenin en emin ve kestirme yolu, gerçek sevgiyi samimiyetle paylaşmaktır.
Günümüzün sevgi yetimi ve şefkat öksüzü haline gelmiş insanı, O'nu (s.a.v.) arıyor. Şefkati, savaş dâhil, hayatın bütününe getirmiş olanı… Bugün O'nun has ve halis bir talebesi olan Hz. Mevlânâ'yı bulanlar, inşallah yarın da Güzeller Güzeli Efendimiz'i bulsunlar… Her mü'min bu duanın, hem sözlü, hem de fiilî bir temsilcisi olmak mecburiyetindedir. Yani hepimize düşen temel görev, her yerde, O'nu hatırlatan ve yüksek sevgi ahlakının büyükelçilik seviyesinde temsilcileri olmak…
Almayı düşünmeden veren, SEVGİNİN SAHİBİ'ni bilen... Seven, anlayan, ağlayan güzel insanlar... Sinelerini herkese ve her kesime açan, her yerde bir müjde çiçeği gibi açan yürek kesilmiş insanlar olmak, mü'minin şiarıdır.
Gerçek kul, bilir, bilinir; sever, sevilir… Merhamet gösterir, merhameti emredence korunur, kollanır.
Sevgi özürlüler, kalpleri taşlaşmış olanlardır.
Dünya onlarla yaşanmazlaşır.
Ne mutlu, varlığını sevgiden ibaret kılanlara…Ne mutlu, akleden bir kalp taşıyanlara…
TEŞEKKÜRLER SEVDE ÖĞRETMEN!

3 Temmuz 2008 Perşembe

REGAİP KANDİLİ



SEVGİLİ ARKADAŞLAR,
HAYIRLI KANDİLLER DİLEĞİYLE SICAK GÜNLER İÇİN
DONDURMALI İRMİK HELVASI GETİRDİM SİZE;)
AFİYET OLSUN...
L.G.E


Regaip Kandili veya Regâib Kandili Hicri takvimin Receb ayının ilk Cuma gecesine denk gelen kandil gecesidir. Kökü "arzulamak, meyletmek" anlamlarına gelen regâib sözcüğü Kur'an'da geçmez. İslam kültüründe diğer kandiller gibi önemli bir yeri olan kandilde son İslam peygamberi Muhammed'in iki rekat namaz kıldığına ilişkin çeşitli rivayetler vardır.

Regaip Kandili doğrudan Kur'an kaynaklı olmasa da dinî kültürde zamanla büyük kutlamalarla kutlanmaya başlanmış ve kendisine burada önemli bir yer edinmiştir. Klasik dinî kültürün yanı sıra tasavvuf geleneği ve kültüründe de bu kandil diğer kandiller gibi önemli bir yere sahiptir ve büyük kutlamalarla kutlanır.